Home » » İYİ BİR İLK İZLENİM BIRAKIN

İYİ BİR İLK İZLENİM BIRAKIN

BÜTÜN İNSANLAR İŞİ, SÖZÜ VE GÖRÜNÜŞÜ İLE ÖLÇÜLÜR VE DEĞERLENDİRİLİRLER.
Karşınızdaki kişide uyaracağınız ve kalıcı olan imajınız o kişi üzerinde bıraktığınız, ilk izlenimdir. Daha da önemlisi ilk izlenimi oluşturmak için ikinci bir şansınız yoktur. Dolayısıyla böyle bir avantajı insan  ister istemez çok iyi kullanmak zorundadır. İlk kez görüştüğümüz insanlar bunun için çok önemlidir. O ilk görüşme, sizinle ilgili düşünceleri ve fotoğrafları oluşturur. Bundan sonra, O insanın sizin hakkınızdaki düşüncesini değiştirmek bir hayli güçtür. İlk izlenim oluşturmada etkili faktörler vardır ve bunların oranları bile tespit edilmiştir.
         Yüzde 58  Görünüş ; Hal ve tavrınız, jestleriniz, gözlerinizle kurduğunuz temas ve genel davranışlarınız, doğrudan bir etki yaparlar. Hareketlerimizin ve yüz ifadelerimizin, kullandığımız sözcüklerden sekiz kat daha güçlü olduğu düşünülmektedir.
              Televizyonun sesini kapattığınızda eğer ekranda gösteriyi yönetenin görüntüsü yada hareketi, ayağa kalkıp televizyonun sesini açmanıza yetecek kadar ilginizi çekmişse o kişi işi biliyordur.
               Ekranda merakla olmasını aradığım, insanların yüzündeki ilginç ifadeler, ani hareketler, kahkahalar yada kendi kendime “Hey, orada ne olduğunu merak ediyorum? Televizyonun sesini açmak istiyorum.” Dedirten her şeydir.
                En iyi iletişimciler, tüm benlikleriyle iletişimde bulunanlardır. Canlı ve ifade yüklüdürler. Onları izlemek ilginçtir.
         Yüzde 35  Ses tonu; Sesinizin tonu, ses perdeniz ve konuşma hızınız, söylediklerinizin nasıl yorumlanacağını belirleyecektir.
         Yüzde 7  Söz;  Seçtiğiniz sözcükler oluşturacağınız etkinin büyük bir bölümünü etkilemeyecektir; ancak sesin ve görsel imajların etkisi geçtikten sonra, geriye sözlerin kalacağını unutmayın.
Bunun için de şunlara dikkat edin
1-Giyiminize dikkat edin
          Doktorlar, görünüm ve özgüvenlerini geliştiren insanların, daha farklı yürümeye, konuşmaya, hatta düşünmeye başladıklarına dikkat çekerler.
          Doğru giyinin, önemli görünün karşılığını her zaman alırsınız. Yanlış bulabilirsiniz ama insanlar görünüşlerine göre yargılanıyor. Kendinizi ne kadar iyi paketleyip sunarsanız o kadar kabul görürsünüz.
          Görünümünüz diğer insanlarla şöyle konuşur: “İşte kendisine saygısı olan önemli bir kişi. Ona bu şekilde davranın.”
          Ayrıca insanlarla bir araya gelirken giyiminize özen göstermeyişiniz, o kişileri pek önemsemediğinizin belirtisi olarak algılanabilir.
          Daha önce sizi hiç görmemiş ve tanımayan kişilerin bulunduğu bir odaya girdiğinizde, bu kişiler sizin hakkınızda sadece kıyafetinize bakarak şu çıkarımlarda bulunabilirler;
1-    Ekonomik durumunuz
2-   Eğitim düzeyiniz
3-   Güvenirliliğiniz
4-   Sosyal konumunuz
5-   Kültürel temeliniz
6-   Başarınız
7-   Ahlaki değerler açısından yapınız
“ Ne giydiğinizle ölçülürsünüz.”
                                                                          William THOULBY

“BAŞARILI OLMAK İÇİN İYİ GİYİN VE İYİ GÖRÜNÜN.”
        Giyiminizin sözcüklerinizden daha çok dikkat çekmesine izin vermeyin. Aşırı süslü yada dikkat çeken tarzda değil, geleneksel tarzda giyinin. Ama yine de asıl olan sizsiniz, dış görünüşünüze takılıp kalmayın. Kendinizi iyi hissederseniz, kapıları açarsınız.

2-Kendinizle barışık olun: (Özgüven sahibi olmak)( anket 1)
“SEN KENDİNİ AZİZ TUTARSAN BAŞKALARI DA AZİZ BİLİR.   F.G.                                                                                                                         
           Kendinizi nasıl gördüğünüz önemlidir, çünkü bu başkalarının size bakış tarzına yansır.  Nasıl kabul gördüğünüz konusunda, herkesten daha çok siz sorumlusunuz. Pek çok kişi, başkalarının kendisi hakkında neler düşündüğü konusunda kafa yorar. Ancak pek az insan, dünyanın bizim hakkımızdaki kanaatini, büyük ölçüde bizim kendi kanaatimize bakarak oluşturduğumuzu fark eder. İyi bir iletişimin sırrı, tüm durumlarda “kendiniz” olmanızdır. Hepinizde bu yetenek vardır. Başkalarına benzemedik diye üzülerek bir  saniyeyi bile boşa harcamayalım. Siz, bu dünyada yeni bir şeysiniz. Tıpkı sizin gibi kimse hiçbir zaman olmamıştır, sonsuza dek de olmayacaktır.
            Bir otobüs biletçisinin kızı bu dersi öğrenmişti. Şarkıcı olmak istiyordu. Ama yüzü onun şansızlığıydı. Büyük ağızlı çarpık dişliydi.  New Jersey’ de bir gece kulübünde ilk kez halk önünde şarkı söylediği zaman üst dudağını indirerek dişlerini örtmeye çalıştı. Gösterişli olmaya özendi. Sonuç? Kendini maskara etti başarısız oldu.
          Ama o gece kulübünde kızı dinleyen bir adam, onun yeteneğini anladı. Kendisine apaçık söyledi: “Bakın, sizi izledim. Utanıyorsunuz!” Kız sıkıldı ama adam devam etti: “Ne olur, çarpık dişli olmak suç mu? Gizlemeye çalışma. Aç ağzını. Seyirciler utanmadığını görünce seni sevecekler.”
          Cassy Daley, bu öğüdü tuttu ve dişlerini unuttu. O günden sonra yalnız seyircileri düşündü. Dişlerini gizlemedi, öyle bir coşkuyla şarkı söyledi ki, sinemanın ve radyonun yıldızları arasına girdi. Şimdi başka sanatçılar onu taklit etmeye çalışıyorlar.  
          Charlie Chaplin film yapmaya ilk başladığı zaman yönetmeni, zamanın ünlü bir alman komiğini taklit etmesi için ısrar etti. Charlie Chaplin, kendi bildiği gibi oynayıncaya kadar hiçbir yere gelemedi.
     Eğer istediğiniz biçimde kabul görmemişseniz, belki de suçu kendinizde aramalısınız. Bir hiçmiş gibi davranırsanız, dünyanın da size aynı şekilde davranmaktan başka seçeneği kalmaz.
Engin Noyan’ ın bir sohbetinde anlattığı : “İstanbul’ da Camiyle karşı karşıya olan bir meyhane var.   Müslümanlar  sanki suç işliyormuş gibi korka-korka camiye girerken ; meyhaneye girenler coşku içinde. Ayrıca Camiden çıkanlar sanki aşağılanmışlar, azarlanmışlar gibiyken , meyhaneden çıkanlar neşe içinde dışardan oturup durumu seyreden camiyi ve meyhaneyi bilmeyen bir çocuk sizce nereye gitmeyi tercih eder? Her  Müslüman, İslamiyet’ in güzelliğini ve coşkunluğunu göstermelidir  “  
       Siz kendinize güvenerek hareket ettiğinizde başkaları da size ve söylediklerinize   
güven duyacaklardır. İnsanlar sizin kendinize güvendiğinizi nereden anlar?
1- Yürüyüşünüze dikkat edin Fiziksel hareketlerimiz, zihinsel tutumlarımızı ifade eder. Omuzları düşmüş, kamburu çıkmış yürüyen bir adam görseniz, onun taşıyamayacağı kadar ağır yükleri olduğunu tahmin edebilirsiniz. Yürürken ağır bir yük taşıyor gibi davranır (muhtemelen öyledir de). Bir insanın iç dünyasına baskı yapan bir şey varsa, bu muhakkak onun bedenini de aşağıya çeker.
                Başı önde, gözleri yerde yürüyen bir adam görürseniz, kötümser duygular içinde olduğunu bilirsiniz. Çekingen bir insan emin olmayan, tereddütlü adımlarla yürür. Güven duyan bir insan, cesur adımlar atar, gözleri ilerde, elde edebileceğini hissettiği bir hedefe doğru bakar.
2- Ses tonunuz. Aslında kendimizi her şeyden çok ses tonumuzla ifade ederiz. İnsanlar
arasındaki en gelişmiş iletişim aracı sestir. Ses aynı zamanda duygularınızı da iletir. Kendi sesinizi dinlemeye başlayın. Ümitsizlik mi yoksa cesaret mi ifade ediyor? Güven içinde mi konuşmaktasınız, yoksa mırıldanıyor musunuz?  
                   Şu andan itibaren, kendine güven duyan bir tutum içine girmek için çaba sarf etmeye başlayın. Onları ifade etmekten korkar gibi kelimelerinizi ağzınızda gevelemeyin. Sesinizi çıkarın. Duruşunuza dikkat edin. Eğik bir duruş, yaşamın yükünü taşınamayacak kadar ağır bulduğunuzu ifade eder. Öne eğilmiş bir kafa, hayatın sizi yenilgiye uğrattığı anlamına gelir. Başınızı dik tutun. Omuzlarınızı kaldırın. Emin adımlarla, önemli bir yere gidiyormuş gibi yürüyün.
 3-Canlı ve atak olun:
“Başarının asıl sırrı coşkudur...Tüm gelişmelerin altında coşku yatar. Coşku olduğunda başarı muhakkak gelir. Coşkunun yokluğunda ise ancak mazeret vardır.”
                                                                                                             Walter CHRYSLER
“ Coşku, zekadan daha önemlidir.”  Albert EINSTEIN
“COŞKULU OLUMLU VE DOST TAVIRLI OLUN”  Roger AILES
          Coşku, kızamıktan daha bulaşıcıdır. Kayıtsızlık ve  coşkunsuzlukta öyle.
Mesleğiniz ve göreviniz ne olursa olsun kendinizi bir satıcı gibi görün. ( Kendini ve davasını pazarlayan ve satan bir kişi. ) Her gün, insanlara ve diğer teşkilatlara kendinizi satıyorsunuz. Belki başarılı, belki başarısız olarak. Unutmayın ki satıcı daima ataktır ve aktiftir. İnsanların ilgisini çekebilmek için, çarpıcı ve canlı olmanız gerekir.
“TENBELLİK VE TENPERVERLİK, HER TÜRLÜ ZİLLET VE MAHRUMİYETİN EN BAŞTA GELEN SEBEBLERİNDENDİR.  KENDİNİ RAHAT VE  RAHAVETİN KUCAĞINA SALIVEREN ÖLÜ RUHLARIN, BİR GÜN ZARURİ İHTİYAÇLARININ DAHİ, BAŞKALARI TARAFINDAN KARŞILANMASINI BEKLEME GİBİ BİR ZİLLETE DÜÇAR OLACAKLARINDA ŞÜPHE YOKTUR. F.G.
         Başında bulunduğunuz müessesede hoşnutsuzluğu, tembelliği, durgunluğu, kovun. Bunun yerine; kardeşlik, heyecan ve hareket koyun.
COŞKULUYSANIZ, DURUŞUNUZ İYİYSE, DOSTÇA BİR TAVIR İÇİNDEYSENİZ VE RAHATSANIZ, DOĞRU TİPTE ENERJİYE SAHİPSİNİZ DEMEKTİR. ONUN İÇİN COŞKULU, OLUMLU VE DOST TAVIRLI OLUN.            Kate KEENAN
4-Etkili konuşmayı öğrenin
           Bir toplantı ya da grup içinde konuşma fırsatı kollayın. Toplantı içinde “boy göstermek” yeni bağlantılar kurmak ve yeni olasılıklar oluşturmak için eşsiz bir fırsattır tabii etkili bir konuşma yapmayı biliyorsanız?
           Your Life dergisi Yazı işleri Direktörü Wilfred FUNK, binlerce başarılı kadın ve erkek üzerinde araştırma yaparak bir ortak payda arayışına girmiştir. Tüm bu insanların ortak özelliğinin, kelimeleri kullanma becerisi olduğunu ortaya çıkarmıştır.
           Kullandığınız dilin nasıl olduğunu hiç düşündünüz mü? Arkadaş gibi mi, resmi mi,  soğuk mu; candan mı? Hangi dili kullanan insanlar daha çok seviliyor ve dinleniyor?
          Bir konuşmayı başlatmak için bir çok yol vardır. Espri, fıkra, şaşırtıcı ve konuyla ilgili gerçeklere uygun alıntılar, tarihten kayıtlar, cevabı istenmeyen ancak etki uyandırmak için sorulan sorular ve dinleyicilerin katılımı gibi...
          Eğer zihninizde bir resim canlandırabilirseniz ve onu tarif edebilirseniz, başkaları dinler. Dinleyiciler daima sözel işaretlerden çok görsel işaretlere dikkat ederler.
          Konuşurken dinleyicilere bakın ve içten konuşun. Çok uzun cümleler kurmayın. Kısa, vurucu cümleler kullanın. Acele etmeyin. Zaman kısa ise, hızlı konuşmayın. Az konuşun, metni kısaltın.
          Tekrarlamak gerekirse yavaş hareket edin. Dinleyici önünde bulunduğunuz sırada zaman kavramı bozulur ve gerektiğinden daha çok acele etmek zorunda olduğunuzu düşünebilirsiniz.
ÖNCE ANLA SONRA HAREKETE GEÇ
          Bir iletişim durumuna girerken, hemen ayağa kalkıp, yüksek sesle konuşmaya başlayıp, düşüncelerinizi ortaya dökmeye kalkışmayın. Bir saniye durun. Ne olduğunuzu özümseyin. Odanın havası nasıl, kalabalık keyifsiz mi, canlı mı, neşeli mi, beklentili mi? İnsanların size karşı tavrını anlayın, kuşkumu duyuyorlar, yoksa istekliler mi?
           Gözlerine bakın. Onları dinleyin. Nefes alış verişlerini gözleyin. Rahatlar mı, heyecanlılar mı? Nasıl oturduklarına dikkat edin. Beden dilleri size ne söylüyor? Sandalyelerini sizden uzaklaştırıyorlar mı, yoksa size yaklaştırıyorlar mı? Önemi, yoksa arkaya mı eğiliyorlar? Sizden öğrenme konusunda kaygımı duyuyorlar, yoksa bir “göster bana” tutumu mu sergiliyorlar? 
            Mesajın özüne girmeden önce hafif bir konuşma ile başlayıp onları rahatlatmanız gerekiyor mu? “Önce anla, sonra harekete geç.”
İnsanların sizin yanınızda kendilerini rahat hissetmeleri çok önemlidir.
            Vurucu bir son mutlaka olmalı.

                                Mutluluk konuşmadan geçer

           Mutluluğumuz da, düşünce, arzu, umut, heves veya üzüntülerimizi konuşma yoluyla diğer insanlara ifade etmemize bağlıdır. Psikiyatristler pek çok kişinin  şu veya  bu sebeple kendilerini ifade edemedikleri, düşünce ve duygularını içlerine hapsettikler  için mutsuz olduklarını keşfetmişlerdir.
                                 Kendinizden değil Ondan bahsedin
          İnsanların önce, sonra ve her zaman ilgilerini çeken konunun kendileri olduğunun farkına varın. İyi konuşmacı olma sanatı, söylenecek bir sürü akılıca şey veya konuyla bağdaştırılacak kahramanca deneyimler bulmakta değil, karşınızdakini açabilmek ve onu
konuşturabilmektedir.
          Diğer insanları konuşmaya teşvik edebilirseniz, adınız iyi bir konuşmacıya çıkacaktır. Dahası, karşınızdakini konuşturabilir ve konuşmasını sürekli kılabilirseniz, konuşma süresi size geldiğinde onun size ısınmasını, sizin fikirlerinize ilgi duymasını ve kabule hazır hale gelmesini en iyi şekilde sağlamış olursunuz.
           Unutmayın! Siz de bir insansınız. Sizin de hemen kendiniz hakkında konuşmaya          başlamanız doğaldır. Ancak gerçek şudur ki; karşınızdakini etkilemek isteyecekseniz,      
konuşmanın konusunu kendi üzerinizden çok karşınızdakine yoğunlaştırırsanız, onun  gözünde daha değerli olursunuz. Sizin hakkınızda çok daha olumlu düşünecek ve sizi 
çok daha zeki bulacaktır.
         Geçenlerde bir arkadaşım, körfezde yapılan tekne yarışlarını izleyebilmek için bir balıkçı iskelesine çıkmayı defalarca denediğini ancak başarılı olamadığını anlatmıştı. Her defasında bir devriye polisi engel olmaktaydı. “Orada şimdiden bir kalabalık toplandı,” diyordu polis ve “iskeleden birileri inmeden, oraya başkalarının çıkmasına izin veremeyiz.”
         “Benle birlikte dört kişiydik,” dedi arkadaşım, “aramızda iyi bir konuşmacı olmasıyla ün salmış bir kadın da vardı. Talebim üçüncü kez geri çevrilince ‘bir de ben deneyeyim’ dedi. Beş dakika kadar görevliyle konuştuktan sonra el sallayarak oraya gitmemizi, polisin bize izin verdiğini işaretle bildirdi. Neler söylediğini sorduğumda, ‘Vallahi iskeleye çıkabilir miyiz diye sormadım, sadece onunla konuşmaya başladım. Güneşin anlında terleyip terlemediğini sordum ve böyle bir kalabalığı düzenli tutmanın da kolay olmaması gerektiğini söyledim. O bana balık tutmayı ne kadar sevdiğini, o zaman ben de buraya geldiğimizi ve yarışları çok görmek istediğimizi, ancak gerilerde, istinat duvarında durduğumuz için pek bir şey göremediğimizi anlattım. Bunun üzerine. ‘Neden  iskeleye çıkmıyorsunuz, oradan daha iyi görünür.’ Diye yanıt verdi.”
                     Bu öykü, bir sohbeti sizin için yararlı hale koymanın sırlarından birini çok güzel anlatmaktadır.

                    Sorular sorun

                    Ortamın denetlenmesi, tüm konuşmayı sizin yapmanız gerektiği anlamına gelmez. Gerçekte, ilginç sorular sormayı öğrenirseniz, hem tartışılan konuları denetleyebilirsiniz hem de aynı zaman da dinleyiciyi açarak, sizinle iletişim kurmasına olanak vermiş olursunuz.
                    Başkalarının ilgisini çekecek sorular sorun. Neden? Nerede? Nasıl? Gibi. Ve sohbeti karşınızdakinin ilgi alanı içinde götürmeye devam edin.
                    Eğer “memlekette 10 dönümlük bir yerim var” derse. “Benim de var, hem de 200 dönüm üstüne de bir tesis kuruyorum” demek yerine; “öyle mi, tam olarak nerede?” “Neler yetiştiriyorsunuz? Deyin.

                    Ben de tekniği

                     “Ben de tekniğini kullanın” kendinizle ilgi konuşmaya katmanın en uygun zamanı, karşınızdakine onun söylediğiyle bağlantı kurabilecek ve aranızda bir bağ oluşturacak  bir şey anlatmanızdır.
                    “Ben bir çiftlikte büyüdüm” derse ve siz de “Ben de” deyip, kendi çiftlik anılarınızdan biraz bahsederseniz bu onun kendisini daha önemli hissetmesini sağlayacaktır.
                    Karşınızdakiyle bir bağ oluşturacak şekilde kendinizle ilgili bir hususu konuşmanın O kişiyi onurlandırmasının nedeni şudur: Böylelikle siz aslında “Ben de öyleyim”, “Ben de bundan hoşlanırım”,”Ben de buna inanırım”, ”Ben de biraz senin gibiyim”, demiş olursunuz. Siz veya geçmiş deneyimleriniz hakkında sizin karşınızdakiyle benzerlik gösterdiğiniz her durum, onun otomatik olarak sizi beğenmesini sağlayacaktır.
                      Bizimle aynı fikirde olan insanları beğeniriz. Bizimle aynı fikri paylaşmayanlardan hoşlanmayız. Bizimle aynı fikirde olan her insan bizim kendi değerimizi ve kendimize verdiğimiz önemi doğrular. Bizimle aynı kanaati paylaşmayan her insan, kendi kendimize biçtiğimiz değere karşı tehdit oluşturur. Kısacası, karşınızdakine hak verdiğinizde, onun kendisini daha çok sevmesine katkıda bulunmuş olursunuz.
                      Başka insanlarla bağ kurmak istediğinizde, ikinizin de hemfikir olduğunuz noktalardan başlayın. Bu ortak bir zemin aramak demektir. Karşınızdakiyle aynı görüşü paylaşmadığınızdan emin olduğunuz durumlarda dahi, her zaman aynı görüşte olduğunuz noktalar aramalısınız. Ortak bir zeminoluşturduğunuzda, aynı görüşte olmadığınız hususlarda dahi bir araya gelmenin çok daha kolay olduğunu göreceksiniz.
                      Hissetmek, hissettim, buldum yöntemi
                      Bazen ortak ilgilerini bulsanız bile, iletişim sürecinde engellerle karşılaşabilirsiniz. Bağ kurmayı denediğiniz insanların sizin yaklaşımınıza karşı çekimser durduğunu keşfederseniz, onları duygusal alanda karşılamaya çalışın. Bunu yapmanın mükemmel bir yolu, onların size karşılık vermesi için “hissetmek, hissettim, buldum” yöntemi  kullanmaktır. İlk olarak ne hissettiklerini sezmeye çalışın, bu duyguları onaylayıp geçerli kılın. Geçmişte sizde benzer duygular hissettiyseniz, eskiden hissettiklerinizi onlarla paylaşın. Son olarak bu duyguları yenmenize yardım etmesi için ne bulduğunuzu onlara aktarın.

                       Ne zaman başkalarıyla ortak noktalar bulmayı düzenli bir alışkanlık haline getirirseniz, herkesle konuşabileceğinizi ve durduğu yerde onlarla buluşabileceğinizi görürsünüz.

0 yorum:

Yorum Gönder

 
Copyright © 2015 BaNa Özel Filmler
Blogger Templates